
Audre Lorde’un kim olduğunu bilmeseniz bile, muhtemelen dünyada onun fikirleriyle karşılaşmışsınızdır veya en azından sosyal medyada onları geçmişsinizdir. Şiirlerinden ve denemelerinden satırlar, bir Instagram gönderisinde, bir protesto pankartında veya akademik bir konferans için bir broşürde görünme olasılığıyla aynıdır: “Biz asla hayatta kalmak için yaratılmadık.” “Ustanın araçları asla efendinin evini yıkmaz.” “Sessizliğiniz sizi korumaz.”
Andia Winslow tarafından okunan bu makaleyi dinleyin
Lorde’un en kehanet dolu sözü ise, daha sonraki yıllarında sık sık söylese de, o kadar popüler değil. “Arkamda bıraktığım şeyin kendi hayatı var.” Çalışmasının bilinci değiştirdiğini biliyordu. Onu genişletiyordu. Ve kendisinden daha uzun süre yaşayacağını biliyordu.
Lorde, 1970’lerde ve 1980’lerde döneminin en çok övülen düşünürlerinden ve çok türlü yazarlarından biri olarak öne çıktı. Lezbiyen ebeveynlik ve Siyahların kendilerine olan nefretini iyileştirme konusunda vahşi denemeler yazdı. Çok seyahat etti ve gördüklerini yazdı, Güney Afrika’da apartheid altında yaşayan Siyah kadınların mücadelelerini Amerika Birleşik Devletleri’nin Grenada’yı işgaline bağladı ve feminizmin yeni vizyonlarını dile getirdi. Kadın hareketinin Siyah kadınların ihtiyaçlarını ve politik gerçekliklerini dikkate alması ve Siyah milliyetçi ve sivil haklar hareketinin homofobisini ele alması ve eşcinsel ve lezbiyen kardeşlerini görmezden gelmemesi konusunda ısrar etti.
Lorde, bulunduğu her ortama tüm benliğini getirdi. 1982’de, 48 yaşındayken, 1950’lerde New York’un merkezinde bir lezbiyen olarak büyüme sürecini ve yetişkin olarak bilincini şekillendiren ilişkileri ayrıntılı olarak anlatan tür akışkan bir anı kitabı olan “Zami”yi yayınladı. Lorde, tüm kimliklerini aynı anda duyurmanın bir yolu olarak kendini “Siyah lezbiyen feminist savaşçı şair” olarak tanımladı. Yolu yürürken yaptı.

Audre Lorde, 1981 yılında Staten Adası’ndaki ev çalışma odasında, otobiyografik kitabı “Zami”yi yazdığı sıralarda. Kredi… JEB/Joan E. Biren