Credit Suisse’in çöküşünden ve ardından İsviçre bankasının UBS tarafından satın alınması da dahil olmak üzere birçok bankaya yönelik kurtarma operasyonlarından bir yıl sonra, finans sektörü sistemik kırılganlıklarla boğuşmaya devam ediyor. Düzenleyiciler ve kanun koyucular, bankaların hızlı mevduat çekilişlerine karşı nasıl destekleneceği ve acil durum fonlarına erişimlerinin nasıl iyileştirileceği konusunda tartışmalar yürütüyor.
Bankaların 30 günlük önemli likidite stresiyle başa çıkabilecek kadar likit varlık bulundurmalarını sağlamak üzere tasarlanan likidite karşılama oranının (LCR) 2008 finansal krizinin ardından uygulamaya konmasına rağmen, bankacılık sektörünün savunmasının yetersiz olduğu görüldü. Credit Suisse’den mevduatların hızla çekilmesi ve bankanın tamponlarının birkaç gün içinde tükenmesi, bu gerekliliklerin yeniden değerlendirilmesine yol açmıştır.
Avrupa’da şu anda LCR’nin bir ya da iki hafta gibi daha kısa süreli akut stres dönemlerini hesaba katacak şekilde ayarlanmasına yönelik tartışmalar devam etmekte olup, bu durum ABD’de Para Birimi Komptrolörü Michael Hsu’nun beş günlük stresi kapsayan yeni bir oran için yaptığı önerileri yansıtmaktadır. Uluslararası Finans Enstitüsü’nden Andrés Portilla, bu tür değişikliklerin bankaların daha yüksek düzeyde likit varlık tutmasına yol açabileceğini ve potansiyel olarak fonlama maliyetlerini artırabileceğini belirtti.
Avrupa bankaları halen daha fazla sermaye bulundurmalarını gerektirecek Basel III düzenlemelerini uygulama sürecindedir. Sonuç olarak, Avrupa’da sektör çapında herhangi bir düzenleyici ayarlamanın önümüzdeki yıl gerçekleşmesi bekleniyor.
Avrupa Merkez Bankası (ECB), bu makale için özel olarak yorum yapmayı reddetmekle birlikte, Credit Suisse’in kurtarılmasının ardından likidite denetiminin bir öncelik olduğunu vurguladı. ECB’nin münferit bankalardaki likidite tamponlarına yönelik incelemelerini yoğunlaştırdığı bildiriliyor.
İsviçre’de odak noktası, acil durum kredilerinin bankalar için nasıl daha erişilebilir hale getirilebileceği konusuna kaymış durumda. Credit Suisse krizi, bankaların nakit karşılığında İsviçre Ulusal Bankası’na (SNB) sunabilecekleri teminat türlerindeki sınırlamaları ortaya çıkardı. Bir uzman grubu SNB’ye kurumsal krediler ve menkul kıymetlere dayalı krediler gibi daha geniş bir varlık yelpazesini kabul etmeyi düşünmesini tavsiye etti. SNB, bankalarla işbirliği içinde teminatların uygunluğunu sürekli olarak gözden geçirdiğini belirtti.
Şu anda 1.6 trilyon doları aşan bir bilançoya sahip olan UBS, İsviçre’yi başarısız olmak için çok büyük düzenlemelerini yeniden gözden geçirmeye sevk etti. İsviçre hükümetinin önümüzdeki ay UBS için daha sıkı sermaye gereklilikleri getirebilecek bir rapor yayınlaması bekleniyor ki UBS CEO’su Sergio Ermotti bu olasılığı göz ardı etmedi.
Credit Suisse’in UBS ile birleşmesi, bankanın büyüklüğünün finansal sistem için yarattığı potansiyel riskler konusunda endişelere yol açmış, Cédric Tille gibi bazı uzmanlar UBS’in “kurtarılamayacak kadar büyük” hale geldiği uyarısında bulunmuştur.
ECB ayrıca, sosyal medyanın mevduat çıkışlarını hızlandırmadaki rolünü kabul ederek, bazı bankalardan banka batışlarının erken belirtilerini tespit etmek için sosyal ağları izlemelerini istedi. Küresel mali düzenleyiciler bu yılın ilerleyen dönemlerinde sosyal medyanın bankacılık sektörü üzerindeki etkisine ilişkin ayrıntılı bir analiz sunacak.
Sektör Mart 2023’te yaşananları değerlendirirken, uzmanlar arasındaki fikir birliği açık: bankacılık sistemi kırılganlığını koruyor ve düzenleyici tedbirler finansal krizlerin değişen dinamiklerine ayak uyduracak şekilde gelişmeli.
Reuters bu makaleye katkıda bulunmuştur.
Bu makale yapay zekanın desteğiyle oluşturulmuş, çevrilmiş ve bir editör tarafından incelenmiştir. Daha fazla bilgi için Şart ve Koşullar bölümümüze bakın.