Çoğu insana “Edinburgh Festivali” derseniz, muhtemelen akıllarına Fringe gelir. Ancak Fringe — esas olarak İngilizce konuşan ülkelerden yükselen sanatçıların bir vitrini — aslında daha küresel, entelektüel ve akıllıca düzenlenmiş Edinburgh Uluslararası Festivali’nin bir yan koludur ve iki etkinlik yan yana düzenlenir.
Bu yılki Uluslararası Festival’deki tiyatro gösterileri, dünyanın dört bir yanından gösterilerle birlikte en parlak İskoç yeteneklerini sergiliyor ve iki kategoriye ayrılıyor: Uluslararası oyunlar açıkça politik olup engelli hakları, ırkçılık karşıtlığı ve ekoloji konularını ele alırken, yerel eserler bağımlılık, iyileşme ve kişisel bakım gibi daha kişisel alanları araştırıyor.
Faturadaki en dikkat çekici öğelerden biri, meta-kurgusal bir yorumdu “Hamlet”Perulu Teatro La Plaza şirketi tarafından bu ayın başlarında Royal Lyceum Theater Edinburgh’da sahnelendi. Down sendromlu sekiz genç oyuncunun sahnelediği bu yapım, Shakespeare’in ünlü trajedisinin prodüksiyonunu sahnelemeye hazırlanan benzer ama kurgusal bir grubun yolculuğunu konu alıyor. Oyuncular “Hamlet”ten parçalar çalıyorlar – öldürülen bir baba, bir hayalet, oyun içinde bir oyun var – ve hikaye örgüsünü engellilikle ilişkilendirmeye çalışıyorlar: Polonius’un Ophelia’ya karşı koruyucu tavrının, toplumun Down sendromlu insanları çocuklaştırma eğilimini yansıttığı söyleniyor.
Ancak çok fazla tematik örtüşme yok ve bu “Hamlet” esas olarak hikaye anlatma gücünün bir şifresi. Önemli bir sahnede, Álvaro (Álvaro Toledo), Jaime’nin (Jaime Cruz) arkasındaki ekranda oynayan 1948 film uyarlamasındaki Laurence Olivier’in ünlü performansını tekrarlamaya çalıştığını görüyor. Álvaro, Jamie’yi rolü “bir heykel gibi” oynamaya çalıştığı için azarlar. Down sendromlu kişilerin normatif beklentilere asimile olmaktansa kendi yollarını çizmeleri gerektiği mesajı, daha sonra meydan okuyan bir punk rock rutininde tekrarlanır.
Oyuncu kadrosu rahat prova kıyafetleriyle görünüyor, ancak göz kamaştırıcı bir spot ışığı seçkisi (Jesús Reyes tarafından) bir sihir duygusu enjekte ediyor. Oyuncular yetenekli ve son derece karizmatik ve Ian McKellen ile sahte bir Skype sohbeti de dahil olmak üzere bir dizi komik an var. Ancak Chela De Ferrari’nin senaryosu, konsept hikayeyi bastırdıkça ve oyun, küçümseme karşıtı mesajıyla rahatsız edici bir şekilde oturan sıkıcı bir duygusallığa düştükçe sona doğru kayboluyor.