Kum Heykelleri
Sevgili günlük:
Her yaz Ateş Adası’ndaki deniz fenerinin yanında yaşlı bir adam ve karısını görürdüm: Adam gömleksiz ve Bermuda şort giyiyordu, kadın ise pembe pembe hasır şapka takıyordu.
Adam, saçları deniz yosunu ve tırnakları deniz kabukları olan, klasik tarzda, şehvetli kadınların iki veya üç kum heykelini yaratacaktı. Günde yüzlerce kişi gelip onun eserlerine hayran kalıyordu.
Çift, 1960’lı yıllardan beri sahile geliyordu. Birkaç kelime söylerdik, yıllar geçtikçe daha çok konuşurduk.
Her ikisi de 80 yaşlarındaydı. Sabah varacak ve öğleden sonra 2’de ayrılacaklardı. Öğleden sonraki dalgalar adamın yarattıklarını silecek ve o da bir sonraki hafta yenileriyle geri dönecekti.
Yaz solacaktı ve biz geri dönene kadar sekiz ya da dokuz ay geçecekti. Bunu yaptığımızda o da orada sanatını yaratıyor olurdu.
Brooklyn’de onlarca yıl arayla büyümüştük. Hayatımızı, sağlığımızı, ilerleyen yaşın acısını, pişmanlığını konuştuk. Onlara trafik kazasında ölen oğlumuzu anlattım. Sessiz ve üzgündüler.