“Otobüsteki Kızlar”, The New York Times için 2016 seçimlerini haber yapan Amy Chozick’in kampanya anı kitabı “Chasing Hillary”nin yeniden uyarlanmış hali. Ama bu Hillary Clinton’la ilgili bir program değil. Kişiliğini ekrandan hemen silmek acı çeker. Pilot bölümün Demokratların önde gideni, Caroline Bennett (Joanna Gleason) adında bir vali ve kendisi pantolonlu (çekli) bir baby boomer (çekli) olmasına rağmen, aynı zamanda takma adla aşk romanları da yazıyor.
Bu hiç Hillary’ye yakışmayan bir detay ve hiç de Hillary’ye yakışmayan bir çöküşün habercisi. Chozick’in muhabiri Sadie McCarthy (Melissa Benoist), hevesle Bennett’in otobüsüne atladıktan kısa bir süre sonra, adayının (kocasının değil) bir seks skandalının ortasında kenarda kaldığını görür.
Bunlar aptalca ve anlayışlı seçimler. Ancak Clinton’un bagajı boşaltıldığında “Otobüsteki Kızlar” kaçışçı bir boğuşmaya giden yolu yeniden açmakta özgürdür. Yirmi yılın büyük bir bölümünde Clinton, kültürel hayal gücünü ilk kadın başkan fikri etrafında yoğunlaştırdı. Birkaç nesilden yüz milyonlarca Amerikalı, hem destekçileri hem de eleştirmenleri, onun o olacağını hayal etti. Senaristler de bunu öngördü. Şu anda Max’te yayınlanan “Otobüsteki Kızlar”, onun yokluğuyla mücadele etmek zorunda kalan başkanlık politikalarıyla ilgili ilk programlardan biri. Ama onu tam olarak bırakamaz.
Clinton gerçek dünyada kaçıp kaybolurken, kaçıp kaybolurken, televizyon evrenleri kendi Oval Ofislerinin kopyalarını işgal etmek için bir dizi kurgulanmış Hillary’yi seçti. Clinton’un siyaseti, yolu, duruşu, gardırobu, saç kesimi; bu karakter ayrıntıları ekranda yansıtılabilir, alay edilebilir veya çürütülebilir, ancak bunlar göz ardı edilemez.
Cherry Jones, 2008’den başlayarak “24”te ilk kadın başkanı canlandırdığında, bir muhabire hiç sorulmadan şunları söyledi: “O Hillary değil. Hillary’yle hiçbir ilgisi yok.” Ancak Lynda Carter 2016’da “Supergirl”de (uzaylı!) bir başkanı canlandırdığında şöyle demişti: “Hazırlık için Hillary’yi kullandım.”