OJ Simpson’la ilgili hatırlayabildiğim en tuhaf alıntılardan biri, 1994’teki kötü şöhretli otoban kovalamacası sırasında yayıncı Al Michaels’tan gelmişti. Şu anda Amerika’nın en büyük ünlülerinden birinin hukuktan kaçışını haber yapan spor yorumcusu Michaels, bu konuda konuştuğunu söyledi. daha önce arkadaşı Simpson’la telefonda konuşuyordu. Michaels onun “Al,” dediğini hatırladı, “Medya işinden çıkmam lazım.”
Eski karısını ve onun arkadaşını öldürmekle suçlanıp tutuklanmak üzere olan bir adam için bu tuhaf bir ifadeydi. Ama doğruydu. Simpson, profesyonel futbol kariyeri sırasında ve sonrasında medya işinin bir yaratığıydı. Otoyoldaki kovalamaca ve canlı TV’deki sert yargılamayla birlikte, aslında bir medya işi haline gelecekti. Çarşamba günü 76 yaşında hayatını kaybeden Simpson, tarihte en çok görülen Amerikalılardan biriydi.
İnsanlar OJ Simpson’a baktıklarında ne gördüler? Bir süperstar, bir katil, bir kahraman, bir yalancı, bir kurban, bir istismarcı, içeriden biri, bir parya; çoğu kez bunların çoğu aynı anda. Şöhreti ve kötü şöhretiyle, şöhretin bir kişiyi ne hale getirebileceğinin bir örneği ve medyanın bir ülkeyi ne hale getirebileceğinin bir simgesiydi.
Simpson’un futbol kariyeri, Buffalo Bills’le bir sezonda 2.000 yardadan fazla koşan ilk oyuncu olması nedeniyle onu başlı başına bir TV yıldızı yaptı. Ancak reklam aralarında RC Cola, Chevrolet ve en ünlüsü Hertz kiralık arabalarına onay vererek kitlesel pazarda yıldız olma yolunu buldu.
“OJ: Made in America” belgeselinin daha sonra detaylandıracağı gibi ırk, Simpson’ın atıcılık günlerinde bile şöhretinin bir alt metniydi. 1960’lardaki sivil haklar mücadelelerinin ardından beyaz Amerika’nın karizmatik bir Siyah yıldızı kucaklaması toplumsal bir rahatlama duygusu yarattı. Ülkenin OJ’yi sevmesi iyi hissettirdi