Altınbaş Üniversitesinin düzenlediği, Yakın Alakalar Sempozyumunda ‘Mutlu evlilik ve annelik hissinin emsal ve ayrışan yönleri’ konusu tartışıldı. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, mevzuya ait çarpıcı açıklamalara yer verirken, keyifli evlilik ve çocuk ile ilgili genç çiftlere tavsiyelerde bulundu.
Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, aşk hissinin nörobiyolojik altyapısının, teknolojinin gelişmesiyle fakat 2000’lerde araştırılmaya başlandığını kaydetti. İngiliz bilim insanı Semir Zeki ve takımının aşkı, bilimsel olarak anlamaya yönelik yaptıkları araştırmalarda romantik aşkta da anne sevgisinde de beyinde ortak bölgelerin harekete geçtiğinin tespit edildiğini anlattı. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, romantik aşklarda yüksek seyreden gerilim hormanlarının, 2 yıl sonunda düşmeye başladığını belirterek, “Çocuk yapmak isteyenler için en hakikat vakit bu devirdir. Zira aşık çiftlerde 2 yıl boyunca gerilim hormonları çok yüksektir. Onların gözü birbirinden oburunu görmez hakikaten. O nedenle çocuk yetiştirmek için 2 yıl sonrayı öneriyoruz. Gerilim hormonları biraz düşsün ki gözleri çocuklarını görebilesin, bebeklerini yetiştirebilsinler” değerlendirmelerini yaptı.
“UZAKLARI YAKIN EDEBİLEN BİR MİLLETİZ”
Altınbaş Üniversitesi Gayrettepe Yerleşkesinde gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını, İktisadi İdari ve Toplumsal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilek Şirvanlı İhtimam yaptı. Prof. Dr. İtina, pandeminin yakın bağlarımızı zorlaştırdığını, insanları birbirinden uzaklaştırdığın belirtti. Çoğumuzun pandemiden sonra bir ortaya gelemeyeceğini düşündüğünü lakin çok büyük bir sorun yaşamadan insanların tekrar sarılmaya başlamasının memnunluk verici olduğunu söyledi. Kısa bir müddet evvel yaşadığımız zelzele felaketinde hayatını kaybedenlere baş sıhhati, hayatta kalanlara sabırlar dileyen Prof. Dr. İtina, “Bu felaket bir sefer daha gösterdi ki, bu türlü anlarda da uzakları yakın edebilen bir milletiz, acılar bizi birbirimize yakınlaştırabiliyor.” dedi.
“ROMANTİK AŞK DA ANNE SEVGİSİ DE BİRBİRİNE BENZER”
Sempozyumda aşkın nöral temelleri hakkında konuşan Prof. Dr. Öget Öktem Tanör, aşkın beşerler için en kuvvetli, en coşkulu ve subjektif duygudurumlarından biri olduğunu belirtti. Bu anlarda beyinde neler olduğunun araştırılmasının lakin, İşlevsel Emar ve ped üzere aygıtların kullanılmasıyla olabildiğini söz etti. Bu noktada bilim insanı Semir Zeki’in İngiltere’de yaptığı bir araştırmanın bulgularına değindi. Prof. Dr. Tanör, “Buna nazaran birbirlerine mecnun üzere aşık çiftlere sevdikleri şahısların fotoğrafları gösteriliyor ve beyin işlevleri takip ediliyor. Bir de çok sevdikleri bir arkadaşlarının resmi gösteriliyor ve ortadaki farklar inceleniyor. Tıpkı grup, bir de anneler için bu çalışmayı yapıyor. Annelere kendi çocuklarının resmi ve sonrasında da tekrar çok sempatik başla bir bebek resmi gösteriliyor. Görüldü ki aşkın doruğunda olan çiftler ile annelerin beyinlerinde faal olan ortak alanlar mevcut. Emisyonel denilen bu beyin bölgeleri faal hale geçtiğinde, ödül sistemi harekete geçiyor ve beşerde ödül kazanmış üzere bir his oluşuyor. Tanım edilmez bir memnunluk duygusu eşlik ediyor beşere. Tıpkı bölgelerin uyuşturucu husus kullanımlarında da etkinleştiğini ve bugün artık bunların bağımlılık yaratan bölgeler olduğunu biliyoruz.” açıklamalarını yaptı.
Bununla birlikte seratoninin de bedende obsesyon nörozlarındaki kadar azaldığına dikkat çeken Prof. Dr. Tanör, “Bunun aşık bireydeki tesiri uzunluğuna sevdiğini düşünmesi, bütün günlük rutinlerini, kılık kıyafetini de ona nazaran ayarlamak istemesi olarak kendini gösteriyor. Tıpkı Cahit Külebi’nin bir hoşta söylediği üzere “Kamyonlar kavun taşır, ben uzunluğuna onu düşünürdüm.” Aynen o denli, seratoninin azalması beşerde, bir cins obsesyona neden olur.” diye konuştu.
“AŞK DOĞUM SANCISI GİBİ”
Aşık şahıslarda Oksitosin ve Vazopressin hormanlarında da fevkalade bir artış gözlendiğini lisana getiren Prof. Dr. Tanör, bunların bağlılık hormonları olarak da bilindiğini kaydetti. “Oksitosin, düz kasların kasılmasını sağlar. Doğum bile bu kasların kasılmasıyla oluyor. Bu horman aşıklarda yüksek, doğuma misal kaslarda kasılma hissediliyor.” Tabirlerini kullandı. Vazopressinin de aşıklarda yüksek düzeylere çıktığını bunun da sarılma hissi verdiğini söyleyen Prof. Dr. Tanör, “Aşık çiftlerin el ele, kol kola gezmelerinin, annelerde de çocuğunu kucaklama hissinin kaynağı burası. Anne sevgisindeki fark ise dopamin salgısının olmaması ve hipotalamusun uyarılmaması. Bu da çiftlerin birbirine karşı duydukları cinsel çekimi söz eder. Anne – çocuk bağında bu yok elbette. Annelerde farklı olarak faal olan bir öbür bölge yüzleri pahalandıran kısım. Bu kısım, bebek şimdi konuşamadığı için annede harikulade faal. Zira anne, bebeğin yüzüne bakıp muhtaçlıklarını anlamak durumunda.” dedi.
“AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR TABİRİ BİLİMSEL OLARAK DA GERÇEK”
Prof. Dr. Tanör, enteresan bir bulgu olarak, her iki durumda da sevdiğini görenlerde ya da bebeğini gören annelerde çalışmayı durduran beyin bölgeleri olduğuna dikkat çekti. “İnsanların iç yüzünü görme fonksiyonu olarak tabir edebileceğimiz “Zihin teorisi”, bu noktada fonksiyonsuz kalıyor. Aşkın gözü kör hakikaten. Bir insanın, negatif özellikleri açık olan birine mecnun üzere âşık olduğunu gördüğünüzde aklını kaybetmiş dersiniz. Evet sahiden de aşık kişi, aklının zihin teorisi kısmını kaybetmiştir. Kusurları, gerçekleri görmez ve sevdiği kişi yüceltilir.” formunda kıymetlendirme yaptı.
“ROMANTİK AŞK, 2 YIL SONRA OLGUN AŞKA DÖNÜŞMELİ”
Prof. Dr. Tanör, romantik aşktan, olgun aşka geçiş için çiftlere birtakım tekliflerde de bulundu. “Eğer aşık çiftler birbirlerine birinci 2 yıl boyunca “çiçek yetiştirir” üzere itina göstermiş ve başka bir dostluk kurabilmişlerse, gerilim hormonları düştüğünde durumları olgun aşka dönüşür. Ruhsal birlikteliğe dönüşen münasebetlerde, sineması birlikte izlemenin keyfi, birlikte seyahat etmenin tadı farklı hissedilir. Zihinsel teori bu olgun aşklarda çalışmaya başlıyor, karşınızdakinin kusurlarını görüyorsunuz fakat onu olduğu üzere kabul edebiliyorsunuz.” formunda konuştu. Son olarak da uzun ve sağlıklı münasebetlerin kurulabilmesi için de bağlantı halinde olunması, uyuşmazlıkların üstünün örtülmemesi gerektiğini hatırlattı. “Çiftler birbirleriyle sen lisanıyla suçlayıcı şekilde değil, ben lisanıyla konuşmalı. Sen bu türlü yaptığımda ben çok üzülüyorum üzere kendi hislerini paylaşmaya yönelmeli ve çiftler ortasında bir arkadaşlık duygusu geliştirebilmeli.” diyerek tavsiyelerde bulundu.
