Son yıllarda, birkaç popüler giyim markası rahatsız edici nedenlerle haberlere konu oldu. Çoğu zaman, kurumsal açgözlülükle, genç kadınları sömüren yırtıcı uygulamalara sahip olmakla ve üretim, tanıtım ve dağıtımın her seviyesinde taciz edici sistemler yaymakla suçlandılar. Bu başlıklar, sırayla, bir dizi belgesele, belgesel dizisine ve podcast’e ilham kaynağı oldu.
İşte yolsuzlukla boğuşan veya ani bir trajediye maruz kalan bu tür şirketlerin hikayelerini inceleyen dört seçki.
Belgesel
“Brandy Hellville ve Hızlı Moda Kültü”
Brandy Melville markasını pek duymamış olmam nedeniyle, Nisan ayında Max’te yayınlanan bu belgeseli izlemek için özellikle istekli değildim. Ancak ortaya çıktığı üzere, asıl mesele de bu. Yönetmen Eva Orner’ın bu filmi, yalnızca Z Kuşağı’nı hedef alan, sosyal medya destekli bu markanın toksik kültürünün yakıcı bir incelemesi olmakla kalmıyor, aynı zamanda küresel hızlı moda endüstrisine özgü birçok etik olmayan sistemi de ifşa etmeyi başarıyor. ABD’den gelen dağlarca giysi atığının kasabaları ve kıyı şeritlerini kapladığı Gana’dan gelen görüntüler beni iliklerime kadar ürpertti.
Brandy Melville’in kendisi içinse — belki de en çok, samimiyetsiz “tek beden herkese uyar” etiketleriyle sadece minik kıyafetler satmasıyla ünlüdür — film, gazeteci Kate Taylor’ın Business Insider araştırmasından alınan birçok çıkarımı vurguluyor; bunlar arasında, markanın karanlık liderleri Silvio ve Stephan Marsan’ın ırkçılık ve yaygın yırtıcılık uygulamalarına dair onlarca iddia da yer alıyor. Bir çalışanın bir müdüre yönelik tecavüz iddiasıyla her şey daha da kasvetli bir hal alıyor.
Belgesel Dizisi
“Victoria’s Secret: Melekler ve Şeytanlar”